Bu yazımda uzaktan sürecinde sizlerle ortak olan veya olmayan yanlarımı, düşüncelerimi paylaştım. Sizler de bu duygu ve düşünceleri yaşadınız mı, bu süreçte bunlarla karşılaştınız mı, böyle çıkarımlarda bulundunuz mu, çok daha fazlasını düşündünüz mü ya da şimdi düşünür müsünüz çok merak ediyorum. Bakalım bam tellerinize dokunabilecek miyim? Tabi bunu yazı bitince anlayacağız. Uzun bir yazı oldu fakat sizler de biliyorsunuz ki yaşanan süreç pek de kolay değildi zaten. Hele yüz yüze eğitim öğretime verilen ara hiç kısa değil. Bu ara kimileri için büyük kayıp kimileri için yeniden doğuş oldu!
Öğrenme yaşantı sonucu davranışta meydana gelen nispeten sürekli değişikliktir. Çevreye uyum sürecidir. Öğrenme; organizmanın davranışlarında çevresiyle girdiği etkileşimler sonucunda kendisinde kalan izlere bağlı olarak meydana gelen, nispeten kalıcı değişikliklerdir diye öğrettiler bize. Öğrenmenin olması için yaşantı olması gerekiyor. Yani öğrenmenin gerçekleşmesi için bireyin çevresiyle etkileşime girmiş ve etkileşim yaşadığı şeyin bireyin hayatında iz bırakmış olması gerekiyor. Tabii bu iz nispeten kalıcı ve sürekli olmalı.
Peki biz öğretmenler olarak uzaktan eğitim sürecinde neler yaşadık? Tam da üzerine bastık aslında bu soruyla, tanımlardaki tüm koşulların yerine geldiği bir andayız artık. Pandemi süreci ile birlikte evlere çekildik hayatı olduğu gibi okulu, öğrenmeyi, öğretmeyi de evlere sığdırmaya çalıştık. Böylelikle öğretmenler için uzaktan eğitim süreci başladı. Herkes benim gibi olmayabilir benimki sadece bir örnek.Kimilerinden fazlalıklarım kimilerinden eksiklerim vardır illaki. Bu süreç benim öğrenme ile ilgili bildiklerimi yeniden şekillendirmeme sebep oldu. '' Öğrenmenin yaşı yoktur. Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir.Asıl mesele öğrenmeyi öğrenmek.’' gibi kalıplaşmış bir çok söz dolanıyordu zihnimde. İçimi kemiren, içimi kıpır kıpır yapan bir şeyler hissediyordum. Öğrenme dürtüsü, isteği olsa gerekti bu. Kendimi zihinsel olarak kapatmadım gelişmelere, değişime ayak uyduracağım konusunda kendimi ikna ettim, öğrenmeliyim dedim, boş ver olmasa da olur düşüncesinden kendimi uzaklaştırdım, sürekli "Hayır körelmemeliyim, çağa ayak uydurmalıyım, şemalarımı genişletmeliyim, araştırmalıyım, gelişirsem geliştirebilirim, sakin olur ve planlarsam her şeyi yoluna koyabilirim." dedim kendime. Önümde dağlar, dereler, engeller var gibiydi yüküm dünyaya ağır gibiydi ama nihayetinde başladım bir şeyler yapmaya.
Önce velilerle kısa bir toplantı yapıp bu süreçte neler yapabileceğimizi düşündük. Aklımda tek bir şey vardı: Herkes az ya da çok bir şeyler öğrenecek. WhatsApp sınıf grubumdan etkinlikleri ve ödevleri paylaşacağımı bildirdim ve onlar da ellerinden geldiğince dönüş yapacaklarını bildirdiler. Böylece benim, velilerin ve öğrencilerin öğrenme yolculuğu iş birliği içinde başlamış oldu.
Öğrencilerin EBA TV’ yi takip edip etmediklerini kontrol ettim. EBA’dan etkinlikler gönderdim. Gerek öğretmenlerin hazırladığı gerek kurumsallaşmış bir çok eğitim sitesinden faydalandım. Okulistik bu süreçte çok faydalı oldu. Günlük yapacakları etkinlikleri fotoğraf ya da video olarak atıyordum onlar da aynı şekilde fotoğraf ya da video olarak bana geri atıyorlardı. Harika etkinlikler yaptık. Velileri ve öğrencileri onları motive edecek yazılar, videolar, konuşmalar gönderdim. Çocukları önce eğlendirmeli ve bu sürece kolay uyum sağlamaları için onlara motive edici etkinlikler yaptırmalıydım. Uzun uğraşlar sonucu oyunlar, dramalar, aile içi yarışmalar, akıl ve zekâ oyunları, geleneksel çocuk oyunları, kağıt katlama, basit yemek tarifleri, üç boyutlu ürünler, basit yönergelerin yerine getirilmesine dair etkinlikler, eğitici oyunlar vb. bir çok şey yaptık. Yapılan etkinlikleri birleştirip sunu ya da video gösterileri hazırlıyordum ve herkes için bir anı, bir ürün, bir mutluluk tablosu oluşturuyordum. Telefon ve bilgisayar arasında sıkışmış gibi hissettim kendimi. Video çektikçe telefon hafızası doluyor onları bilgisayara atmak zorunda kalıyordum. Youtube kanalı açarak bu işe bir son verdim. Velileri oraya yönlendirdim. Bu şekilde telefon hafızasının yetmemesi sorununu da çözmüş oldum. Bence EBA bu konuda geliştirilmeli ve kullanılabilirliği artırılmalı. Öğrenciler orada rahatça sosyal medya gibi kendi bireysel gelişim sayfalarını oluşturup denetimli şekilde öğrendiklerini paylaşabilmeli. Öğrendiklerini anlatan öğrencilerin daha iyi öğrendiğini hepimiz biliyoruz. Düşünün video çekmek için bile öğrenmek isteyecekler, araştırma yapacaklar, tartışacaklar, değerlendirmelerde bulunacaklar, gelişecekler.
Ödev kontrolleri çok zor oluyordu, Google Formlar ile tanıştım. Çoktan seçmeli sorular, kısa ya da uzun cevaplı sorular, doğru yanlış soruları, tablo soruları gibi bir çok soru tarzını artık çok daha kolay ve hızlı hazırlayabiliyor en önemlisi de öğrenciler etkinlik bitiminde doğru yanlışlarını görebiliyorlardı. Yanlış yaptıkları sorularla ilgili geri bildirimler alabiliyorlardı. Yine güzel yanlarından biri ben de öğrencilerin eksik konularını tespit edebiliyordum. Her öğrenciye artık daha bireysel yaklaşabilirdim. Learning apps diye bir sayfa ile tanıştım. Bu sayfa sayesinde öğrencilere hem eğlenceli hem öğretici bir çok oyun bulup ya da kendim hazırlayıp gönderebiliyordum. Oyunları kendim hazırlayıp kendi sınıfıma ve yöre şartlarına göre şekillendirebiliyordum. Bağlantıyı öğrencilere gönderdiğimde hiç zorlanmadan rahatlıkla girip hem oyun oynuyorlardı hem de farkında olmadan basitten zora doğru konuları tekrar ediyorlardı.
Evin duvarları üzerime üzerime geliyordu, kendimi boşlukta gibi hissediyordum, sürekli kendime ben de bir şeyler yapmalıyım diyordum. Elimi taşın altına koymalıyım, dedim. Kanser hastalığı geçirdiğim için ve kontrollerim devam ettiği için insanlara fiziksel yardımda bulunamazdım. Ama kendimi iyi hissetmiyor bir yandan canımın derdinde bir yandan eğitimci olmamın içime kor gibi düşürdüğü bu dertle uğraşıyordum.
Sonunda Zoom uygulaması ile tanıştım. Önce uzun uzun videolardan çalışarak uygulamayı öğrendim. Hem bilgisayara hem telefona kurdum. Görüntü ve ses kalitesi gayet güzeldi. Video, fotoğraf, belge, ekran paylaşımı gibi özellikleri, öğrenci kontrolleri çok iyi ve faydalıydı. Velileri bilgilendirdim onlar sadece telefona yüklediler, kayıt olmadılar. Sadece ben kayıt oldum ve tek tek velilere programı nasıl açacaklarını uygulamalı olarak gösterdim. En zorlandığım konu velilere ses açtırmaktı. Kulaklıktan mikrofona dönüştürme olayı. Bir de öğrencinin yine afacanlığını yaptığı anlar oldu. Tahtayı karalamak, arka planda başka oyun oynamak, her şeye atlamak…gibi. Velilerin, öğrencilerin kardeşlerinin sürece uyum sağlama zorlukları oldu. İnternet paketi yetmeyen, şarjı biten mi dersin? Dersten düşen ya da derse geç giren mi dersin? Daha bir çok zorluk olsa da hepsini aştık ve canlı derslerimizi yapmayı başardık. Hem çocuklarla hasret gideriyor hem de yeni yeni şeyler öğrenmenin hazzını yaşıyorduk. Bu süreçte internet desteğine çok ihtiyacımız oldu.Fakat gerek gsm şirketlerinden gerek yerel yönetimlerden bu konuda daha fazla destek görmek isterdik. Her ilçe belediyesi, operatörler ya da başka bir kurum öğrencilere yeteri kadar ücretsiz internet sağlayabilseydi keşke. Keşke fırsat eşitliği sağlamak adına bu bir dert olarak kabul görseydi. Bir şeyi kendine dert edinirsen o zaman hayat başka türlü akar. Halbuki en önemli derdimiz eğitimdi, eğitim seviyemizdi. Sosyal medyada bir resim dolanıyordu.
Japon çocuklarının doğal afetler olduktan sonra bile dışarıda bölünmüş sınıflarda eğitimlerine devam edildiği gösteriliyordu. İşte bu azim ve kararlılık bize de lazım. Biz de ise gelince bahar ayları gevşiyor gönül yayları. Gönlümüzü bir türlü eğitime veremiyoruz. Yazın sağda solda çalıştırılan çocukları ise anlatmaya gerek yok, biliyorsunuz...
Çalışma masaları, mini yazı tahtaları, panolar, kitaplıklar ne büyük ihtiyaçtı şimdi. Yeni bir süreçti bizim için ve pes etmeye niyetimiz yoktu. Bu sürece en iyi şekilde ayak uyduracak ve tüm zorlukların üstesinden gelecektik. Daha sonra zoom hakkında çeşitli haberler ortaya çıksa da gerekli önlemleri alarak çalışmalara devam ettik. Çünkü gerçekten faydalı olduğuna inanıyor ve yanlış bir şeyler yapmamak için özveri ile çalışıyorduk. Kısa bir süre sonra çıkan haberlerin asılsız olduğu ortaya çıkmış oldu zaten. Biz de kısa sürede konuları bitirmiştik bile.
Pandemi sürecinde birçok Web 2 aracı ile tanıştım. En çok işime yarayanlardan biri Canva idi. Harika afişler, posterler, davetiyeler hazırlayabiliyordum.Tek yapmam gereken kayıt olup siteyi kurcalamakmış, bugüne kadar böyle şeylerin varlığını bile bilmiyordum.
Duolingo uygulaması ile tanıştım. Kesinlikle buradan tüm veli, öğretmen, öğrencilere duyuruyorum: Bu vb. uygulamaları araştırarak çocuğunuz için gerekli güvenlik önlemlerini alarak öğrencilerimizin çok abartmadan her gün yarım saat gibi bir zaman diliminde oynayarak öğrenmesine fırsat verin. İngilizce artık bu vb. uygulamalardan yararlandığınızda sizin ve çocuklarınız için eskisi kadar sorun olmayacaktır. Tabii bu sizin ve onların hevesine de kalmış. Çok yönlü bir İngilizce öğretim uygulamaları artık sık sık karşımıza çıkıyor. Bunlarla arkadaşlarınızla yarış yapabilirsiniz, oynadığınız bölümleri tekrar amaçlı tekrar tekrar oynayabilirsiniz. Ama acele etmeden sindire sindire, zamana yayarak, planlayarak, gerekirse not alarak ilerlemelisiniz. Pinterest uygulamasını kullanıyorum. Harika etkinlikler paylaşılıyor onları öğrencilerim ile paylaşıyorum. Yapacakları etkinlik hakkında daha iyi bilgi sahibi oluyorlar. Bu etkinliği yapacağız ama aynısı olmayacak diyorum. Gerisi onların yaratıcılığına kalıyor. Pinterest etkinlik konusunda sanki bir derya. Beğendiğiniz etkinlikleri kaydedip sonra kullanabilir, buraya kendiniz de etkinlik yükleyebilirsiniz. İnsan yeter ki bir şeyler öğrenmek istesin ve teknolojiyi doğru kullanmayı alışkanlık haline getirsin gerisi geliyor.
Pandemi sürecinde okulu, öğrencileri, öğretmenler odasında oturmayı, sohbet etmeyi, okul bahçesinde turlamayı, nöbeti, resmi programların öncesinde ve sonrasında yaşanan heyecanı, öğrencilere şaka yapmayı, öğrencilerin gözlerinin içine bakmayı ve onları güldürebilmeyi, çürük kalemleri, bozulan kalemleri, biten tahta kalemlerini, hediyeler dağıtmayı, yarışmaları, şarkılar söylemeyi, kantin sırasını, arkadaşının kafasına top atan öğrenciyi, izinsiz kalem silgi alan öğrenciyi, sınıfta uyuyakalan öğrenciyi, tahtayı silerken "Silme öğretmenim." diyen öğrenciyi, geç kalan öğrencileri, koştura koştura sınıftan çıkan çıkınca durulan öğrencileri, her şeyi yarışla yapan öğrencileri, şikayet edeni - savunma yapanı, ödevini yapmayı unutanı, arkadaşının saçını çekeni, arkadaşını düşüreni, kopya çekmeye çalışanı, etkinlikleri az bulanları…daha nicelerini arar oldum, özledim.
Üniversite yıllarında okulsuz eğitim üzerine tartışmalar yaptırılırdı. Avrupa’da okulsuz eğitim uygulamalarının arttığından; eğitimi, ailenin bireysel olarak ya da ailelerin gruplar halinde üstlendiği uygulamalardan söz edilirdi. Teknolojinin öğretmenin yerini alıp alamayacağı tartışılırdı. Öğretmenin artık bilgi verme rolünün değiştiğinden bahsedilirdi. Öğretmenin daha çok rehberlik yapacağı bir zamana doğru gittiğimizden söz edilirdi. Tam da bu oluyordu sanki. Şimdi bunları sonuna kadar yaşıyorduk. Uzaktan eğitim süreci ile okulsuz eğitime ve öğretmenlerin rehberliğine adım adım ilerliyorduk. Evet, yeni bir süreçti, zorlukları vardı, eksiklikleri vardı, kabul edelim biz öğretmenlerin yetersizlikleri vardı, velilerin yetersizlikleri vardı ama bize imkansız deyin sonra oturup izleyin. Koskoca, başlı başına bir sistem ha deyince hemen olmaz ki. Yeter ki öğrenme hevesimiz hiç bitmesin gerisi yavaş yavaş gelecektir.
Üniversitede bize gereksiz gelen ya da keşke daha farklı şekilde dersler işlenseydi dediğimiz bir çok ders vardı. Sadece sınıf geçmek için yaptığımız ezberler vardı. Merak etmeden, bir şeyler öğrenemeden geçen kayıp zamanlarımız vardı. Ama üniversitede hocaların çalıştığı bizlere kazandırmaya çalıştıkları büyük bir hazine vardı: PROBLEM ÇÖZME BECERİSİ. Evet bu sürece ayak uydurmak bir problemdi, evet bir şeyler yetersizdi ama üstesinden gelinebilirdi. Bunun için elimden geleni yapmaya çalıştım.
Üniversitelerimizden isteğim bir şey var: Uygulamalı dersleri artırmalılar. Öğrencileri ezber yapma konusunda zorlamak yerine beceri ortaya çıkarma ve performans sergileme konularında çalıştırmalılar. Üniversitelerimiz öğretmen adaylarına word, excel, power point kullanmayı öğretmeli, flüt çaldırmalı, yöntem teknikleri tanıtmalı. Bir şeyleri üstün körü anlatıp geçmek, sırf yapmış olmak için koştura koştura dersleri geçiştirmek yeterli değil koşar adım öne geçmek gerekiyor. Bizden beklenenler konusunda acaba üniversiteler ne kadar başarılı? Hakkını verenlere akademisyenlere, üniversitelere saygım sonsuz, onlara asla lafım yok. Işıklarından faydalandıklarımız ve bizlere rehber olanlar var. Onları saygıyla anıyorum.
Web tasarım konusunda, kodlama ve robotik konusunda, eğitim teknolojileri konusunda, web 2 araçları konusunda, drama konusunda, çocuk oyunları konusunda, sosyal medya konusunda ve gelecekte ortaya çıkması muhtemel daha bir çok konuda üniversiteler atağa geçmeli. Hep bir şeylerden geri kalıyoruz bu bir gerek ve ne kadar kafamızı kuma gömsek de görünüyor her tarafımız. Yok sayarak bu devran böyle gelmiş böyle giderle gitmiyor işte. Üniversiteler bize kafamızı kuma gömüp yaşamayı belli bir düzende yaşamayı değil gerçekten yaşamı öğretmeli.
Üniversiteler öğretmenlere 1 lirayı 2 lira yapmayı öğretmeli mesela. Bizler de öğrencilerimize öğretelim. Yani girişimciliği, deneyip başarmayı ya da deneyip batmayı, bataktan çıkmayı, risk almayı, başarmayı…Öğretmen en az bir müzik aleti çalabilmeli derdi öğretmenlerimiz ben en az iki müzik aleti çalabilmeli diyorum çünkü birincisi zorunluluk oluyor ikincisinde müzik eğitiminin daha iyi oturduğunu düşünüyorum. Şan eğitimi ve diksiyon eğitimi almalı. İyi bir tarım bilgisi olmalı öğretmenin, bu süreçte tarımın değerini daha iyi anlamadık mı? Gerçekten ama gerçekten buna ihtiyacımız yok mu? Nerede o eski ata tohumları ve paylaşımları, imece usulü çalışmalar, güvenilir gıdalar… Öğretmensem sokaktaki, doğadaki hayvanlara faydalı olabilmeli mesela. Kimseye ihtiyacım olmadan onlara barınma imkanı sağlayabilecek kadar inşaat ve marangozluk bilmeliyim. Hayvanların aşılarını yapabileyim, az da olsa hastalıklarını anlayabileyim. Bir kaza olduğunda donup kalmayayım mesela. İnsan olur hayvan olur fark etmez doğum yaptırabileyim. Tek başıma bir orman oluşturabileyim, orada o çevreye uygun, faydalı bir ekosistem kurabileyim. Küçük bir köyde fabrika kurabileyim, istihdam sağlayabileyim, insanları yönlendirebileyim, marka oluşturabileyim, dünyaya açılabileyim. Üç boyutlu yazıcılarla harika işler yapmak varken hâlâ çocuklar için çıktı alabileceğim en iyi yazıcı diye tavsiye almak zorunda kalmayayım.
Hayatı iki boyuta sığdırmaktan vazgeçip ne zaman daha gerçekçi görmeye başlayacağım ben? Çocukların oyuncakları bozulduğunda tamir edebilir miyim mesela. Öğretmen elektrik-elektronikten, motordan, ilk yardımdan, marangozluktan, resimden, spordan, terzilikten, işletmeden, ekonomiden iyi anlamalı. Neden mi? Abarttığımı mı düşünüyorsunuz?
Toplumun en kısır döngüye girdiği zamanlarda öğretmenler ipi göğüslemek ister, ışıldamak ister ama o gücü nereden bulacaklar?Tabi ki sahip oldukları bilgiden. Bilgi olmadan bunlar nasıl olacak? Olmuyor işte. Zamanında yeterli yaşantı sunulmayınca zorlanıyor insan. Sonra yapacak bir şey bulamayınca çoğunluk kendi konforunda, günlük telaşlarında, bireysel dünyalarında takılıyor. Bir şeyler değişsin diye bekliyoruz ama değişmekten kaçıyoruz.
Uzaktan eğitim süreci bana ne kattı? Ben üniversitede kendi çabalarımla gitar çalmayı kendime yetecek kadar ve öğrencilerimi eğlendirebilecek kadar öğrendim, şimdi bağlama ile ilgileniyorum. Melodika ve flüt çalmaya çalışıyorum. Resim teknikleri öğrenmeye çalışıyorum. Tarım bilgisi öğrenmeye çalışıyorum. Teknolojik gelişmeleri takip etmeye çalışıyorum .Gerek öğrencilere gerek velilere rehberlik yapmaya çalışıyorum. Web 2 araçlarını öğrenmeye çalışıyorum. Ama zaman zaman geç kalmışım diyorum. Lütfen sizler çocuklarınız, öğrencileriniz, kendiniz ya da etrafınızdaki sevdikleriniz için geç kalmayın. Kurcalamadan olmuyor bazı şeyler. Hayatın verdikleri bu kadar olsa bile daha fazlasını istemek sizin elinizde. Öğrenme tutkunuz hiç bitmesin. Bilginin ışığı ülkemizin üzerinden hiç eksik olmasın.
Peki sen öğretmenim, velim, öğrencim sen neler yaptın? Yok mu senin öğrendiğin ya da öğrenebileceğin bir şeyler? Yoksa sen de aman ne gerek var öğreneceğimi öğrendim yeter mi diyorsun? Peki gerçekten yetecek mi sana bildiklerin? Hayat devam ediyor bak… Küçücük bir virüs karşısında milyarlarca insanın bilgisi yetti mi? Düşün ve öğrenmeye başla isterim.
Hayat bizim için bakalım daha ne sürprizler hazırlıyor görecek ve ÖĞRENECEĞİZ.
Bir Umuttur Her Nefes Büşra ERDEM ÇAL sizin için yazdı.
Haydi Sen De Ara Ersin ÇAL sizin için yazdı.
Eğitim Seviyesi Neden Önemli? Yasin ÇAL sizin için yazdı.
Comments